"One aspect that I have gained from running in the past 22 years that has most pleased me is that it has helped me develop respect about my own physical being." Murakami Haruki

Eğer tüm zamanların en sevdiğim beş yazarını listelemem gerekse Murakami Haruki'nin bu listede çok sağlam bir yeri olurdu. Yeni evlendiğimizde dizimi sakatlayıp evde 2,5 ay kadar yatmak zorunda kalmıştım. Aynı dönemde ilk makalem yayınlanmıştı ve tübitaktan bu sayede bir miktar para geçmişti elime. O dönemde atamam gelmediği için çok rahat harcayabildiğim bir para olmamıştı ancak yazıdan gelen yazıya gitsin diyerek ilk Murakami kitabım olan Zemberek Kuşunun Güncesi'ni almıştım. Kabalcı'nın üst katında sağ tarafta duruyordu kitap, sadece iki tane vardı ve ilk aldığımın cildi hasarlıydı. İkinci kitabın da öyle olacağından korkarak elime alışım ve sonra sağlam olduğunu görünce yaşadığım mutluluk hala pırıl pırıl duruyor aklımda. Hatta yanlış hatırlamıyorsam o gün Görg. de John Fowles'un Büyücü'sünü almıştı. Hem de bende olan ve neredeyse 20 senelik baskısını. Sonrasında eski evdeki mavi odada, kırmızı koltuğun üzerinde dünyayla ilişkimi keserek kitabı okuyuşum da hafızamda aynı derece net. Murakami'nin muhteşem bir yazar olması bir yana, kitabın kahramanının yaşadığı günlerin benimkilerle inanılmaz örtüşmesi terapi gibi gelmişti bana. İyi bir yazarla ilk kez tanışmanın tadı o çok hasta olduğunuz kişiyle ilk öpüşmenin tadına benziyor bence. Benim Murakami ile tanışmam ise benim açımdan eşi benzeri bulunmaz bir ilk öpücük tadında olmuştu.

Bu ilk tanışmanın üzerinden geçen dört senede Murakami'in 5 kitabı daha yayınlandı Türkçe olarak. Her bir kitabı elime ilk alışımda aynı heyecanı yaşadım. beni hiç bir zaman hayal kırıklığına uğratmadı. Türkçe olarak yayınlanan son kitabı Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu'nu almak için D&R'ın web sitesine girdiğimde önceden haberim olmayan bir kitabıyla karşılaştım: What I Talk About When I Talk About Running.

Murakami'nin bir yazar ve koşucu olarak kendini anlattığı bu kitabı okumaya başlamam ise biraz zaman aldı. Aldığım ilk kitap, benim yerim senin yanın değil diyerek kendi yerini buldu. Sonra kitabı ikinci kez aldım. Ama bu defa da Haşlanmış Harikalar Diyarı sen sıranı bekle diyerek okumamı geciktirdi. Ben de bu sayede bu kitabı gerçekten okumam gereken zamanda okumayı başardım - buradan kitap tanrılarına saygılarımı sunuyorum.-



Kitabı okumak, uzun zamandır kafamda dönüp duran düşüncelerin toparlanmasını ve kendim hakkında çok önemli bir şeyi fark etmemi sağladı. Murakami koşmaktan, yazmaktan, ikisine de 30 yaşlarında başladığından, hem beden zihinsel olarak kendi sınırlarına yaptığı yolculuklardan bahsettikçe kendime döndüm ve şunu fark ettim: Son 32 yıldır zihnime yatırım yapıyorum, zihnimin sınırları ve becerileri hakkında oldukça iyi bir fikre sahibim. Ancak boynumdan aşağıda olan biten hakkında neredeyse hiç bir fikrim yok! Eğer zihin beden birlikteliği, ilişkisi, bağlantısı gibi bir şey varsa bu dünyada, bende ondan zerre kadar bile yok!

Bu farkındalık beni hemen aksiyon almaya yönlendirdi elbette. 20'li yaşlarını her sarhoş olduğunda nerede olduğuna aldırmadan koşarak geçiren ve koşmanın dans etmeye en yakın fiziksel aktivite olduğunu düşünen bir insan olarak koşmak istiyordum zaten. Ama nedense bir türlü harekete geçemiyordum. Sanırım sonunda ihtiyacım olan iteklenmeyi buldum ve işte evet bugün koşmaya başlıyorum. Hem de kırkbeşbin tane işimin arasında. Biraz heyecanlıyım, oldukça da tedirginim, ama isteğim tedirginliğime ağır basıyor.

Geçen haftamı A Complete İdiot's Guide for Running'i okuyarak geçirdim. Dün öğle yemeğinde yüzdüm, kendime güvenimin yerine gelmesi için. Bugün de kitapta yer alan koşuya başlama programının ilk ayağı olan 10 dakika yürü 10 dakika koş-yürü, 10 dakika yürü reçetesini uygulayacağım.

Koşmaya başlamak için kendime iki hedef belirledim. İlki Temmuz sonunda İngiltere'ye gittiğimde orada koşmak, ikincisi ise Bengi ile koşmak - ilk kitabın yeri onun yanı olmuştu -. Belli mi olur belki seneye bu zamanlar Bozcaada yarı maratonunu koşarız!

Comments (0)