Evet, sonunda 2011'e ulaştık. 2010'un son günlerindeki kaotik bazı durumlar nedeniyle sene hiç bitmeyecekmiş gibi geldi bir ara ama, işte yeni seneye girdik, 5 gününü geçirdik bile. Bloguna bir takım kişisel sebeplerle ara vermiş olan yazarınız, bir liste-sever olarak 2011'in ilk post'unu 2010'un en süferli olayları hakkında yazmayı uygun gördüm.

1. En muhteşem olay: 2010'un en muhteşem olayı yukarıda kendisini ilk defa armut püresi yerken gördüğünüz biricik ve çok muhteşem yeğenim Demir Aras paşanın doğması oldu. 11 Şubat'ta aramıza katılan ailemizin en cengaver, en yakışıklı ve en akıllı bu yeni üyesi, bu günlerde tek bir parmağını kullanarak istediği her şeyi bize anlatıyor ve tahmin edersiniz ki hepimizi parmağında oynatıyor. Bir sonraki maddeye geçmeden hepinizi, tahtaya vurmaya, kırkbir kere maşallah demeye, allah nazarlardan saklasın, allah analı babalı büyütsün gibi bir takım totemsel cümleleri hep bir ağızdan sarf etmeye davet ediyorum.
2. En büyük değişiklik: 2009'da başlayan ev arayışımız, 2010 haziran ayında son buldu ve Temmuz ayında yeni evimize taşındık. Hala kiracı mantalitesinden kurtulamadık, kabul ediyorum. Bir arıza çıktığında ev sahibini arama eğilimimiz henüz geçmedi. Ama artık bir evimiz var ve insanın tamamen kendine ait bir yeri olması garip bir şey gerçekten. Bu adımı atmamızı sağlayan ailemin her bir üyesini mıncık ediyorum.
3. En akademik olay: Haziran ayında Danimarka'da gerçekleştirilen Theoretical Perspectives on Autobiographical Memory kongresine katılma ayrıcalığına sahip oldum. Bütün konuşmaların ilgilendiğim konuda olduğu, elinizi sallasanız bir OBB (hatırlıyorsunuz değil mi?) şöhretine çarptığınız, hem kafamdaki bilgileri toparlamamı sağlayan hem de bana yeni ufuklar açan bu kongre, 2010'un en verimli günlerini geçirmemi sağladı. Sevgili Dorthe Berntsen, hastanızım. Kongreyi düzenlediğin için sana, gitmemi sağladığı için çok sevgili hocama çok teşekkür ediyorum.
4. En aferin bana olay: Elbette ki blogum! Uzun zamandır aklımda olan, ve yazmaya başladığımdan beri varlığıyla beni sürekli iyi eden blogum, iyi ki varsın. Siz de sevgili okurlarım, siz baktıkça, okudukça yazasım geliyor. Özlediğim blog kafası ise, her şeye aha derinlemesine bakmama, bilmediğim şeyleri araştırmama ve zaman zaman unuttuğum gözlem yapmanın değerini aklımda tutmama yardımcı oluyor. Yerim sizi ben. Özellikle ilk adımı atmamı sağlayan sevgili mel. seni parçalarım.
5. En kutlu toplu aktivite: 2010'un son aylarında,salı akşamlarını biricik görg.üm ve pek sevgili tuğay hanımefendi ile birlikte okuduğumuz makaleleri tartışarak, bilmediğimiz konuları öğrenerek ve bildiğimiz şeyleri birbirimize anlatarak geçirmeye başladık. Bu geceler pek çok şey öğrendiğim geceler olmalarının yanı sıra, master yaptığım zamanlarda kalan ve çok özlediğim bir ruh haline yeniden kavuşmamı sağladılar. Ay lav yu hanımlar.
6. En mutlu ve huzurlu an: 2010'da da en mutlu ve huzurlu anım son 5,5 senedir olduğu gibi sevdiceğim ve en sevdiğim biricik Mafiz'imin göğsüne başımı yasladığım, ona sarıldığım ya da işaret parmağımın ucuyla koluna dokunduğum her an yaşandı. Sevgili Mafiz, sevgi manyağı ederim seni!

İşte pek çok iyi ve kötü olayın arasında bunlar yaşandı. Kötülerden bahsedecek değilim, iyilerin hepsinden bahsedecek de yerim yok. Hayattayım, sağlıklıyım, sevdiğim insanların arasındayım, sevdiğim işi yapıyorum. Daha ne?

Comments (0)