Evet, uzun süredir yazmıyor olabilirim. Ama inanın bu arayı boş geçirmedim. Bir ton anime, dizi izledim, kitap okudum. Kitaplar ayrı bir post'un konusu, anime ve dizilere izlenme sırasıyla buyrun efenim:



Mitchiko e Hatchin, kurgusal bir Güney Amerika ülkesinde geçen son derece leziz bir anime. Muhteşem müziklerini Brezilyalı Alexandre Kassin'in yaptığı 22 bölümlük seri, evlatlık verildiği evde korkunç günler yaşayan ve bir gün birinin gelip onu bulması hayaliyle yaşayan Hana ile hapishaneden kaçarak son derece karizmatik bir şekilde Hana'nın hayatına giren Mitchiko'nun hikayesini anlatıyor. İkili ülkeyi baştan başa gezerek Hatchin'in babası ve Mitchiko'nun sevgilisi olan Hiroshi Morenos'un izini sürüyorlar. Kurgusu, öyküsü, aksiyon sahneleri ile beni hop diye içine alıveren anime, mutlu çocukluk günlerini hatırlatır gibi Cowboy Bebop'ı hatırlatıyor. Ayrıca gördüğüm en güzel kadın kahramana sahip, net. İzleyin bence leziz.



Fairy Tail, sihrin marangozluk gibi bir meslek olduğu bir dünyada geçiyor. Bu dünyada sihirbazlar loncalar oluşturuyorlar ve bu loncalar aracılığıyla görevler alıyorlar. Esas kızımsı karakterimiz Lucy (Luşi) Hearfilia alemin en kral loncası, yıkıcılığı ve güçlü sihirbazlarıyla ünlü Fairy Tail'e katılmak istiyor ve bu esnada Natsu Igneel isimli bir ateş sihirbazıyla tanışıyor. Luşi hanım kızımın loncaya katılmasının ardından dar alınlı sihirbaz azmanı Erza Scarlet ve teşhirci buz sihirbazı Gray Fullbuster ile bir ekip kuran bu ikili maceradan maceraya koşuyorlar. 48 bölüm süren ilk sezon kendini izletse de çok hasta olduğumu söyleyemeyeceğim. Özellikle Natsu karakteri ile Naruto ve İchigo arasındaki benzerlikler, e ama ben bunun aslını seyrettim hissi uyandırıyor insanda. Yine de öylesine izlenebilir.


Seikimatsu Occult Gakuin'i Fenerbahçe'nin şampiyonluk maçını oynadığı gün, pek sevgili mafizimin evi terkedip Kadıköy semalarında uçmaya gidişini fırsat bilip izledim. 13 bölümlük bir gecede izlenebilecek bir anime Occult Gakuin, çok boş vaktiniz varsa neden olmasın? Serinin ana karakteri Maya, babasının ölümün ardından müdürlüğünü yaptığı, esrarengiz ve doğaüstü olayların incelendiği Waldstein Akademisine gelir. Etrafta sürekli gizemli olaylar dönmektedir. Gökyüzünden inen çıplak bir adam sayesinde işler iyice çığrından çıkar. Evet ümit vadeden bir ilk bölüm özeti. Ancak ben prensip olarak başta karakterlerin sürekli aynı kıyafeti -hele bir de Maya'giydiği gibi çirkinse- animelere karşıyım - naruto hariç, çünkü yani sonuçta o naruto değil mi?-. Kıyafet konusunu aşsak bile bilim kurgu mu yoksa korku mu yoksa ne belli olmayan kafası karışık bir durum var seikimatsu occult gakuin'de. Yine de bir kaç inanılmaz güzel sahnenin hatırına -söyleyip sürprizini kaçırmayayım- izlenebilir diye düşünüyorum.

Elbette sadece vurdulu kırdılı shonen animeler seyretmedim. İçimdeki romantik damarı kurutmamak için Oguri Shun yeni bir jdrama çekene kadar kore dramalarına yelken açtım. Dream High ile başladığım Kore dizileri maceramın ikinci ayağı My Princess oldu. Kendi halinde bir tarih öğrencisi olan Lee Seol ve diplomat Park Hae Young'ın tesadüf eseri başlayan arkadaşlıkları -cidden arkadaş manasında- Lee Seol'un Kore Monarşisinin hayatta kalan tek varisi olduğunun ve Park Hae Young'ın büyükbabasının bütün mal varlığını ona bırakmak istemesiyle değişir. Lee Seol'un prenses olmasını engellemeye çalışan Park Hae Young ile ne olduğunu şaşıran Lee Seol arasında bir yakınlaşma başlar ve olaylar gelişir. Aslında sonu çok öngörülebilir bir hikaye evet ama bence koreliler bu romantik komedi işini çözmüşler. Çok tatlı ve eğlenceli bir diziydi. Bir saat beş dakikalık 16 bölüm nasıl bitti anlamadım. Romantiği gelen arkadaşlara tavsiye ederim.

Geçen sene bir Burcu-Batu ziyareti sonrasında -Avustralya semalarına selam ederim- izlemeye başlamıştık Arakawa Under The Brigde'i. Mafizimle birlikte seyrediyorduk ancak sonra kaldı. Geçtiğimiz haftalarda ben tek başıma da olsa geri dönmeye karar verdim kendisine. Çok süper 7 bölümden sonra 8. bölümün bozuk çıkması nedeniyle devamını şimdilik getiremedim ancak mutlaka bitireceğim. Konusuna gelince: Aile mottosu "Hayatta kimseye asla borçlu kalmayacaksın" olan İchinomiya Kou, kendini Arakawa nehrinde bir köprünün altında yaşayan Nino'ya korkunç bir şekilde borçlanmış halde bulur. Nino'nun borcun ödenmesi için istediği tek bir şey vardır, Kou'nun sevgilisi olması. Böylece Kou recruit adını alarak, köprünün altında birbirinden tuhaf tiplerle birlikte yaşamaya başlar. Burdan çok belli olmuyor olabilir ama gerçekten çok komik bir anime. Herkese tavsiye ederim.

Evet, gelelim son dizimize. Bu diziyi en son seyretmeseydim de en son yazmak isterdim sanıyorum. Uzun zamandır seyrettiğim en tatlı, en komik, en romantik dizilerden biriydi Personal Taste. Charlotte hanım kızımızla birlikte önemli sahnelerde bize şarkı söyleten, tezahürat yaptıran ve duygudan duyguya koşturan bir dizi oldu kendisi. Konusunu falan anlatmıyorum, romantiğiniz geldiyse gidin direk izleyin. O kadar diyorum ben size.

Comments (4)

On 6 Haziran 2011 04:12 , Leylâ dedi ki...

hiç öyle anime sever bir insan değilim ama şu an iştahım kabardı. önümdeki işler bitse de izlesem dedim :)

 
On 6 Haziran 2011 04:23 , rot dedi ki...

oley amacına hizmet eden bir post olmuş o vakit :)

 
On 6 Haziran 2011 06:10 , deniz dedi ki...

bir de introduction to anime olsa? imza: tembel kedi :o)

 
On 6 Haziran 2011 06:15 , rot dedi ki...

ya evet, aklımda ama tembellik ediyorum ben de :))