Efendim hepinizin bildiği üzere, bu mahallede yaşar, bizim Perihan Abla. Küçük büyük herkesin, dostu Perihan Abla. Şimdi gece gece, kurban bayramının son gününü geride bıraktığımı bu saatlerde çocukluk yıllarıma damgasını vuran bu dizi nereden aklıma geldi derseniz, size cevabım yandaki yeni, leziz, tadından yenmez "bana soru sorun" aleti olacaktır. Nedenmeli zat-ı şahanesinin sorusu günlerdir aklımı kurcalıyor. Merakta sınır tanımayan, durmadan bir şeyleri merak eden bir insan olmama rağmen, şimdiye kadar hiç merak konusunu merak etmemiştim. Evet, bu farkındalık suratıma bir tokat gibi çarptı ve beni günlerdir bu konuyu düşünmek zorunda bıraktı. Önce biraz kendimden utandım kabul ediyorum. Ama sonra dedim ki, "Arkadaşlar bunun içindir." Hem Ahmet Uğurlu ne diyor? "Ama arkadaşlar iyidir."
Neyse efendim, konuyu daha da fazla dağıtmadan, konunun az dağılmış haline geri döneyim. Merak konusunda düşünürken aklıma Meraklı Melahat isimli güzide dizi karakteri geldi. Perran Kutman ve Şevket Altuğ'un başrollerini üstlendikleri, TRT 1'de 1986-1988 yılları arasında yayınlanan Perihan Abla dizisindeki pek şahane bir yan karakterdi Meraklı Melahat. Şoför İsmet'le yavan bir aşk yaşan bu karakter çok meraklı olduğu için bir miktar itilip kakılırdı. Perihan Abla iki kardeşine bakmak için kendini feda eden, sürekli onunla evlenmek isteyen Şakir'i "Kardeşlerim evlenmeden asla!" diyerek reddeden, böyle kocaman memeleri ve didaktik söylemleriyle bütün mahallenin hasta olduğu bir kişiyken, Meraklı Melahat burnunu her deliğe soktuğu için aşağılanır hor görülür, önemsenmezdi. Buradan size sesleniyorum sevgili Kandemir Konduk, merak güzel şeydir!
Tabi merak kavramını tek aşağılayan Türk dizi yazarları değil, atasözü bile var, merak kediyi öldürür diye. Ama işte orada bir yerlerde, benim gibi kendisinin kıymetini bilenler de var. Düşünsenize, bugün sabahları kahvenize süt koyabiliyorsanız -ben sade tercih ederim ama bu başka bir postun konusu-, bunu binlerce yıl önce "Allah Allah, ineğin memesinden çıkan sıvı da ne ola ki?" diye merak eden birileri sayesinde yapabiliyorsunuz. Bu konu da istersem ömrüm yettiği sürece örnek verebilirim ama gerek yok, siz beni anladınız. Kafamda bu düşüncelerle, merak nedir, ne değildir,sebepleri acaba ki nedir gibi soruların cevaplarını aramaya başladım. İşte gündeme bomba gibi düşecek araştırma sonuçlarım:
Merak bilgiye duyulan ihtiyaç, arzu ya da açlık olarak tanımlanıyor ve keşif ve araştırmanın arkasında yatan temel motivasyon kaynağı olarak görülüyor. Merakın sebepleri, bu alanda çalışan araştırmacılar ve düşünürler için hala yanıtlanmamış bir soru (üzgünüm mel.). Merakın birincil bir güdü mü(yani doğuştan gelen) yoksa ikincil bir güdü mü(yani sonradan öğrenilen) olduğu konusundaki tartışmalar henüz bir sonuca bağlanamamış.
Pragmatizmin kurucusu olan pek ünlü Amerikalı filozof William James, iki tür merak olduğunu söylüyor. Birinci tür merak, temelini biyolojik içgüdülerden alarak yeni objelere ulaşmasını sağlıyor. Daha çok bilimsel bir merak gibi görülebileceğimiz ikinci tür merak ise, "felsefik beynimizin bilgi dağarcığındaki bir boşluğa ya da çelişkiye tepki vermesi" olarak özetleniyor. Ama mesela gidip Freud'a sorarsanız "Merak nedir sayın Freud?" diye vereceği cevap şu: Merak seks güdüsünün bir türevidir. Şaşırmadınız diye düşünüyorum.
Anlayacağınız gibi, merak nedir, yenir mi, neden olur ki gibi sorulara herkes kendine göre bir cevap vermiş. Ama bu günlerde herkesin hemfikir olduğu bir şey var ki -az önce benim de söylediğim gibi-merak iyidir ve geliştirilmelidir. Merak neden iyidir diye soruyorsanız işte size beş adet yanıt:
1.Zihninizin pasif değil aktif olmasını sağlar.
2.Zihninizi yeni fikirlere açık tutar.
3.Yeni dünyalara ve olasılıklara açık olmanızı sağlar.
4.Hayatınıza heyecan katar.
5.Yaratıcılığı körükler.
Peki merak dolu şahane bir dünyaya yelken açmak için ne yapmanız gerekiyor? İşte reçete:
1.Açık fikirli olun. Hadi canım, olur mu, demeyin.
2.Hiç bir şeyi doğal karşılamayın, size sunulanı hemen kabullenmeyin.
3.Durmadan bıktırana kadar soru sorun.
4.Herşeye sıkıcı yaftası yapıştırmaktan kaçının. Biraz daha derine bakın.
5.Öğrenmenin eğlenceli olduğunun farkına varın.
6.Farklı bakış açılarını yansıtan yazılar okuyun.
7.Beni okuyun. Ne de olsa ben merak edince...gerisini biliyorsunuz zaten.
Şimdi muhtemelen çok beylik gibi geliyor yukarıda yazdıklarım. O yüzden hemen size kendimden bir örnek vermek istiyorum. Ben hayatım boyunca bir şeyleri merak ettim. İnsanların ekmek yapmayı nasıl bulduklarını merak ettim mesela, uyurken neler olup bitiyor beynimizde, neden tırnaklarımız uzuyor, neden ayaklarım hep üşüyor, neden dünyada bu kadar çok farklı dil konuşuluyor merak ettim. Hatta kariyerimi merak üzerine kurdum diyebilirim. Ama son bir kaç senedir merak duygumda bir azalma oldu, sorular sorsam bile cevaplarını aramaya üşendim ve bu durumdan fenalık geçirdiğim noktada da blogu açmaya karar verdim. Son 2 aydır blogum sayesinde daha çok merak ediyorum ve bu sayede gerçekten çok fazla şey öğrendim. Yani demem o ki, doğuştan sahip olduğumuz ve onlar için çaba göstermeye gerek görmediğimiz şeyler var, merak gibi, ve bizim kendilerine özen göstermemizi istiyorlar. O yüzden adamın tepesinin tasını attırmayın, merak edin bakayım!
Yazımı sonlandırmadan önce merak konusunu araştırırken karşıma çıkan, daha önce duymadığımı ve merak edip araştırdığım bir şeyle tanıştırmak istiyorum sizleri: Merak dolabı İngilizce meali curiosity cabinet, Almancası ile Kunstkammer. Merak dolabı ingilizceden çeviri, almancadan çevirirseniz sanat odası oluyor. Merak dolabı bana nedense daha güzel geldiği için, onu kullanarak devam ediyorum.
Rönesansta ortaya çıkan bu kavram, insanların doğa, arkeoloji, sanat vb. alanlarla ilgili objeleri toplamaları ve bunları bir dolap ya da odada sergilemeye başlamalarıyla ortaya çıkıyor. İlk koleksiyonculuk örneği olarak görülmesinin yanı sıra modern müzeciliğin de atası olarak kabul ediliyor. Eminin Darwin'de Galapagos adalarına yaptığı yolculukta topladığı örnekleri koymak için bir merak dolabı kullanmıştır. Gördünüz mü, merak nelere kadir? Aman da agucuk ne tatlı şeymiş merak böyle? Yerim ben onu, yerim!