Bu günlerde Hans Reichenbach'ın From Copernicus to Einstein isimli kitabını okuyorum. Bilim tarihini çok insani bir şekilde anlatıyor kitap. Kopernik insanların dünyanın bütün evrenin merkezi olduğuna inandıkları bir dönemde -ki bu dönemde evren kavramından ne kadar bahsedebiliriz, bilmiyorum- onlara evrenin küçükcük bir parçası olmaktan öteye gidemediklerini göstermiş bir bilim-tıp-din-her şey adamı. Evet Galile kadar cesur değil belki, koskoca engizisyona kafa tutmuyor -tamam onun da attığı geri adımlar var ama adam can derdindeymiş- ve uzun süren zorlu hastalığının sonlarına doğru başlarım engizisyonuna diyerek fikirlerini yayınlatıyor ama sahip olduğu inanılmaz deha insanın aklını başından alıyor.

Şimdi bir oturduğumuz yerden, Kopernik'e bakınca çok olağan geliyor bu sonuca ulaşmış olması. Biz kendimizi bildik bileli dünya yuvarlak, güneşin etrafında dönüyor ve bizler evrende minicik birer noktayız çünkü. Ama Reichenbach'ın dediği şekliyle değerlendirince Kopernik'i, yani beş duyumuzun bütün bu bilgilerin tersini söylediği bir dünyada, ilk defa duyularına karşı çıkıp gerçeği görmeyi başaran insan olarak değerlendirince saygım devleşiyor. Düşünsenize, eğer bilmesek şimdi bildiğimiz şeyleri ve sadece çevremize baksak, varacağımız sonuç dünya duruyor ve güneş etrafında dönüyor olurdu. Bizi aksine inandırmaya çalışanlara da Barış Manço'dan "işte hendek, işte deve"yi istek şarkı olarak armağan ederdik.

Kopernik demişken, insanlar gerçekten çift yaratılmış. Aralarında yüzyıllar olsa da.

Comments (0)