Bir kaç gündür yazmıyorum ya, şimdi çenem düştü.

Dün Mafizimle çok şahane ve tadından yenmez bir akşam geçirdik. Yaklaşık iki yılın sonunda Burcu ve Batu'nun evlerine misafirliğee gittik. Yarısı boş blokların arasından Mashattan'ın ıssız yollarından geçerek önce Paris kokan bir binaya vardık ardından da Burcu'nun süferli gülümsemesiyle bizi beklediği evlerine girdik. Bize müthiş bir sofra hazırlamışlardı -makineden bilgisayara aktarmayı becerebilseydim, sizler de tanık olacaktınız sofranın muhteşemliğine- Çeşit çeşit suşi, sehpanın üzerine dizilmiş, acaba önce hangimizi yiyecek diye heyecanla bekleşiyordu. Onların bu heyecan dolu hezeyanlarının içinde ben de acaba aynı anda ağzıma en fazla kaç suşi tıkıştırabilirim diye düşünüyordum.

İnanmak çok zor olsa da, gecenin yıldızı suşiler değildi. Japonya seyahatlerinin pek sevgili ziyaretçisi bir şişe sake bizleri bekliyordu. Batu'nun wasabiyle soya sosunu karıştırma yönteminde uzmanlaştıktan sonra Burcu sakelerimizi servis etti ve ben ne yazık ki ağzım karides roll ile dolu olduğu için ilk kampai'mi "hampaimp"e benzer bir ses çıkartarak yapabildim. Ama yine de ilk yudumda dünyam değişti. Daha önce içtiğim hiç bir içkiye benzemeyen yumuşak ve akıcı bir tada sahipti sake. Beyaz şarabı andırıyordu biraz ama başka bir şeydi işte.

Üşenmedim sizler için araştırdım: Nedir bu sake?
Araştırmalarım sırasında öğrendiğim ilk şaşırtıcı bilgi Japonya'da sakenin her tür alkollü içki için kullanılan bir kelime olduğuydu.Bizim bildiğim anlamıyla sake için kullanılan kelime ise nihonshu imiş. Ben bu yazı boyunca kendisinden sake olarak bahsetmeye devam edeceğim.

Sake için japon rakısı, pirinç şarabı gibi farklı isimler kullanılıyor ama aslında bir şeye benzetmek gerekirse pirinç birası demek daha doğru olacak sanırım. Tadı benzediği için değil elbette, hem ham maddesi hem de fermantasyon süreçleri itibariyle.

Sakenin tarihi çok eskilere dayanıyor. İlk olarak 3. yüzyıla ait Çin metinlerinde Japonların alkol kullanımından bahsediliyor. 10. yüzyılda tapınak ve manastırlar sake üretmeye başlıyorlar ve yaklaşık 500 yıl kadar sake üretiminde dominant merkezler olarak başı çekiyorlar. Artık uzakdoğu'nun ve dünyanın pek çok ülkesinde sake üretiliyor ve üstelik üretimde eski ve geleneksel üretim yöntemlerine dönülüyor. Dünyanın geri kalanında sake tüketimi ve sakenin kalitesi artarken, japonya'da üretimde bir düşüş yaşanıyor. 1975'de 3225 sake üreticisi varken bu rakam 2007'de 1875'e düşmüş (teşekkürler wikipedia). Eminin Japonya'da sosyologlar bu konu üzerinde tonlarca makale yazmışlardır ama ben gene de buradan Japon gençlerine seslenmek istiyorum: Saçmalamayın arkadaşım! 私の友人はやめてくれ!

Sake mevsime ve kalitesine göre sıcak ya da soğuk servis edilebiliyor. Sıcak sake kış mevsiminde içiliyor ancak yüksek kaliteli sakeler tatları karışmasın diye soğuk servis edilmeye devam ediliyor. Sakenin içildiği geleneksel bıdıcık kaba choku, servis edildiği seramik şişeye ise tokkuri deniliyor. Sake içerken kendi bardağınızı kendiniz doldurmuyorsunuz, herkese bir başkası servis yapıyor.

Daha fazla bilgi için www.sake-world.com sitesini ziyaret edebilirsiniz. O kadar anlattın nereden bulup içeceğiz peki diyenleriniz varsa, www.sarapmarketi.com.tr adresi sake bölümü barındıyor. Kaliteleri hakkında bir bilgim yok ama fiyatlar 45-50 TL civarı. Ayrıca Japon Kültür Merkezi'nin altında yer alan Bunka'da özellikle leziz bir erik sakesi mevcut. Bazı Sushico'larda da var sanırsam.

Bu arada gecenin diğer iki yıldızı Kutman Sipahi Vişne Mistel Şarabı -küp vişne lezzetinde ama daha az likör, daha çok şarap kıvamında- ve ilk defa denediğimiz Muscat Reine des Vignes -gerçekten limon ve armut aroması başka bir şeymiş- burada anılmayı hak ediyorlar.

Netice itibariyle tadı damağımızda kalan bir gece oldu, üstelik izleyecek bir milyon bölüm de animem var.

Comments (0)