Bu sabah kalktığımdan beri tam lise günlerimden kalma bir gün yaşıyorum. Önce saati defalarca ileri attım, sonra evin içinde deli danalar gibi koşarak çantamı toplamaya çalıştım. Sonra servise yetişmek için bir tarafıma neft yağı sürmüşler gibi haldır haldır giderken ilk düşme tehlikemi atlattım -ilk diyorum dikkat edin-. Neyse bir şekilde servise vardım, kulaklıklarımı taktım ve oh dedim. Okula geldiğimde asi şemsiyemi açtım ve o anda günün ilk postunun ne olacağını anladım. Sonra kantine gittim, yiyecek bir şeyler ve kahve aldım ancak çıkışta yaşadığım ikinci düşme tehlikesini atlatamadım ve düştüm. Topallayarak bölüme doğru giderken yazmam gereken konunun bu olduğundan iyice emin oldum. Efendim buyrun, eminim sizin de bir benzeri vardır:

Ergenken asilik adına yaptığım salaklıklar listesi:
1. Yaz kış postallarla gezmek. Elbetteki bir numarada. Gerçi ikinci maddeyle oldukça kapıştılar birincilik için ama yazın zavallı ayacıklarımın o postallar içinde çektikleri ve bu savaştan nasıl sağ çıkmayı başardıkları en az on kitaplık bir seriye konu olabilir bence. Ama çok asiydim işte, ne yapayım, diğer kızlar gibi açık ayakkabılar, terlikler giyecek halim yoktu ya. -sonra bu durumun bir benzerini üniversitede taban düşüklüğü yaratan mavi jeans parmak arası terlikleriyle yaşadım, ama en azından onlar ayak haşlama yapmıyorlardı.-

2. Kahverengi. Ergenliğim boyunca prensip olarak siyah ve kahverenginin dışında pek bir renk giymedim. Simsiyah giyinmek gayet karizmatik bir durum, hala da bu fikirdeyim ama kahverengi ne? Asi olduğum kadar sanatçı ruhlu bir insan olduğum ve yağmur, sonbahar, kuruyan yapraklar gibi bir takım doğa olaylarına takmış bulunduğum için o dönemde tepeden tırnağa kahverengilerle dolaşabiliyordum. Şöyle açıklarsam durumun vehametini daha iyi anlarsınız bence: benim kahverengi bir levis 501'im vardı. İstanbul sınırları içerisinde bu alışverişi gerçekleştiren tek kişi olduğumdan neredeyse eminim.

3. Bahçe gezileri. Asilikte elbette yalnız değildim. Pek sevgili mushucum ve ben her tenefüste kendimizi okulun bahçesine atıyor, ve hırkalarımızın kollarını parmak uçlarımızı iyice geçecek şekilde çekiştirerek bahçede dolaşıyorduk. Kimi zaman kulağımızda kulaklıklar çok asi bir şekilde müzik dinliyor, kimi zamansa sanatçı ruhlarımızı gezintiye çıkararak hayatın anlamını çözüyorduk. Özellikle eğer hava yağmurluysa kimse bizi sınıfta tutamıyordu. Elbette bana bu durum bol miktarda sümük olarak geri dönüyordu ve okula gittiğim 8 aydan yedisini nezle olarak geçiriyordum.

4. Şemsiye durumu. Yukarıda bir takım doğa olaylarına olan takıntımdan bahsetmiştim. Bu takıntı benim kuru yapraklar toplayıp odamın duvarlarına yapıştırmama, bu kuru yaprakları ufaladığım renkli şişeleri masama dizip onlara bakarak şiirler yazmama neden oluyordu -bu arada şişelerden biri hala evde duruyor. Mafizim baharat zannedip kiler dolabına kaldırmış -. Hadi bunlar zararsız ergen hezeyanları. En fenası o dönemde yağmurla arama bir şey sokmanın en affedilemez günah olduğunu düşünüyor ve asla ve asla şemsiye kullanmıyor olmam. Çeşit çeşit asi berelerim vardı elbette ama onlar bir noktadan sonra suyu geçirdikleri ve doğaları itibariyle asiliğin şanından oldukları için onları kullanmakta bir sakınca görmüyordum. Seneler sonra -yani bundan bir 5-6 sene önce- dünyanın en dayanılmaz güzellikteki şemsiyesini bulunca bu duruma bir son verdim. Ama hatırlıyorum, şemsiyeyi ilk açtığımda gözlerimi yukarı kaldırıp, kendimi gerçekten çok suçlu hissederek, "özür dilerim yağmur" demiştim "özür dilerim..."

Comments (2)

On 12 Ekim 2010 01:20 , nedenmeli dedi ki...

Bu yazı bende beklenmeyecek derecede nostaljik duygular yaşattı. Eylül ayı, okullar başlar. Rugan ayakkabıları hiç sevmezdim, o yüzden ne giyeceğimi bilemezdim. Anneme bot aldırmak isterdim. Annem de bana uzaydan gelmişim gibi bakardı. Bu da kendimi anormal hissettiğim zamanlardan biri. Belki o zamanlar senin gibi bir arkadaşım olsaymış hala ben anormal miyim diye gezinmezdim ortalıkta.
Bi de evet tabi ki mavi jeans terliği. Ama ben bunun ne kadar rahat bir aparat olduğunu geçen sene fark ettim. Ve evet, her yere giymeye başladım. Araf'a gittiğimi hatırlıyorum onlarla bir arkadaşımın şık veda partisinde. Herkes bana annem gibi bakmıştı. Yine bir anormallik hissiyatı..
Daha önceleri nerelerdeydiniz?

 
On 12 Ekim 2010 01:25 , rot dedi ki...

Ben o terliklerle diploma almıştım zamanında :). Aslında o kadar rahat değiller. Onların gerçekten rahat olanları var, onları giyince anlıyorsun.