Her ne kadar biraz ara da vermiş olsam, Japon tarihi ve mitolojisi üzerine sürdürdüğüm derin ve zahmetli araştırmalarım sürüyor. Bugün hiç üşenmedim, sizler için NTV Yayınları'ndan çıkan Mitoloji kitabındaki Japon Mitolojisi bölümünü okudum. Orada yazanlar ve daha önce Japon tarihini öğrenmeye çalışırken okuduğum kitaptan aklımda kalanlarla bir özet geçmeye çalışacağım.

Şimdi efendim, Japon mitolojisinin kökeni Şinto (Tanrıların Yolu) isimli yerli dine dayanıyor. Günümüzde Japon halkının %84'ü hala bu dine inanıyor. Açıkçası bunu ilk okuduğumda bana çok garip geldi. Baktığımız zaman Yunan halkının %84'ü hala Olimpos Dağı'nda tanrıların yaşadığına, Zeus'a, Herkül'e inanıyor demek gibi bir şey bu ve bu yönüyle de oldukça şaşırtıcı. İnsan bir anda kendini bu inançsal geri kalmışlığa şaşırırken buluyor. İlk ve otomatik tepkimi düşündükçe daha da şaşırdım. Beyinlerimiz çocukluğumuzdan beri tek tanrılı dinlerin doğru olduğu yönünde terbiye edilmiş. Sanki çok tanrılı bir bir dinden tek tanrılı bir dine geçmek ilerlemekmiş gibi. Oysa ne alakası var yani? Sonra biraz daha düşündüm ve durumun güzelliğinin farkına vardım. Geçenlerde Amerikalı öğrencim Steve'e de söylediğim gibi, Japonlara bayılmamın en önemli sebebi, dış dünyadan işlerine gelen şeyleri alıp, içlerinde kendilerine ait ne varsa onu korumaya devam etmeleri. Adamlar budizmi almışlar, kendi inançlarıyla harmanlamışlar ve yollarına devam etmişler. Daha ne yapsınlar?

Konumuza geri dönelim. Yukarıda gördüğünüz tanrısal çiftten erkek olanın adı İzanagi, kadın olanı İzanami. Kimi zaman kardeş, kimi zaman karı koca olarak anlatılan bu çiftin Ama-no-Haşidate isimli cennet köprüsünün üzerinde durup, üzeri mücevherlerle kaplı bir mızrakla okyanusu karıştırdıklarına inanılıyor. Mızrağı sudan çıkardıktan sonra ucunda biriken tuz tekrar okyanusa düşünce Onogoro-şima (kendi kendine oluşan ada) oluşuyor. İzanami ve İzanagi düğün törenlerini gerçekleştirmek için adaya iniyorlar ve toprağa sapladıkları mızrağın etrafında ters yönde dönmeye başlıyorlar. Ancak burada İzanami düğün töreninin kurallarına ters bir hareket yaparak İzanagi ile konuşuyor -hep kadınlar yapar zaten böyle şeyleri- ve bu nedenle kemiksiz bir çocuk doğuruyor. Ebisu adı verilen bu ilah yedi şans tanrısından birisi ve balıkçıların koruyucusu sayılıyor. (Bu törende konuşma meselesi bana düğünden önce gelini görmenin kötü talih getirmesini çağrıştırdı). Neyse efendim, şukela çiftimiz bu olaydan sonra efendi gibi kurallarına uyarak düğün törenini gerçekleştiriyorlar ve bu esnada pek çok tanrı yaratılıyor. Ama ateş tanrısının doğumunda İzanami çok ağır bir yara alarak ölüyor. Ölmeden önce acıyla akıttığı gözyaşlarından da binlerce kami (kutsal ruh) meydana geliyor. (Japonlar kamilerin insanlara şans, mutluluk ya da kötülük getirebilecek güçler olduklarına inanıyor. İnanışa göre kamiler sadece tapınaklarda değil, ağaçlarda, taşlarda çeşitli doğal yapılarda bulunabiliyor. Kami barındırdığı inanılan yerlere samandan, pirin sapından ya da hasırdan örülen halatlar -şimenava bağlanıyor.)


Karısının ölümüyle yıkılan İzanagi, başlarım ben böyle işe, diyerek ölüler dünyasının yolunu tutuyor ancak umduğunu bulamıyor. Karısının çürüyen bedenine meşale tutunca İzanami "Hayır, beni böyle görmeni istemiyorum" diyerek kendisini kapıya kadar kovalıyor ve İzanagi gördüklerinin şokunu atlattıktan sonra uzun bir arınma ritüeli gerçekleştirerek yıkanıyor. Ben bu noktada açıkçası İzanagi'yi çok kınadım ama sonra dedim ki, "Tanrı'da olsa erkek işte, nolucak!". Yukarıda gördüğünüz, Futami açıklarında yer alan iki kaya, tanrısal çiftin sembolü sayılıyor Meotoiwa (evli kayalar) olarak anılıyor.

Evet, işte Japon mitolojisine göre dünya böyle oluşmuş arkadaşlar. İzanami ve İzanagi'nin çocukları neler yapmış, rot'un karşısına bir animede birden bire kim çıkmış, biz kimi asilzade zannederken o aslında hortlakmış, bunları hep bir sonraki postumda anlatacağım. Gizem havası essin biraz.

Comments (1)

On 24 Kasım 2010 07:41 , Adsız dedi ki...

murakami okuduğum bir sırada bu yazıyla karşılaşmak çok hoşuma gitti :)