Garip bir yaz geçirdim. Önce ev arama bulma telaşı. Ardından taşınma çılgınlığı. Zihinsel olarak ne kadar boşsa, fiziksel olarak o kadar yoğun bir zamandı. Neticesinde belimi sakatlayıp 3 hafta evde yatmak zorunda kaldım ve bu süreyi de beynimi daha da boşaltmak amacıyla digitürkün başında geçirdim. Evet arada sadece son kitabına hasta olduğum gedik savaşları efsanesini okumuş olabilirim ama kendisi bir amber olamadığı için beynimi doldurmuş sayılmaz.

İşte böyle aylarda ve alkol odaklı bir tatilden sonra bugün iş hayatı benim için resmen başladı. Bugün hem okulda hem de diğer işimde eğitimlerimin ilk günüydü. Okulda yeni öğrencilerle ilk dersimizi yaptık. 10 dakika arayla iki ayrı gruba aynı şeyleri anlatmanın verdiği hafif şizofrenik hissi unutmuşum. Hatırlamam çok hızlı bir o kadar da sevimsiz oldu. Okuldaki dersin çıkışında şunu fark ettim, her sene farklı öğrenciler var evet. Ama aslında her sene aynı öğrenciler var bir yandan da. Bir senaryo var sanki ortada ve her sene başka öğrenciler kendilerine ait rolleri oynamak için geliyorlar karşıma. Her senenin kendi tikisi, asisi, uyuzu, sempatiği, sempoşu, ukalası, tatlısı, komiği, eğlencelisi ..., var. Yüzler ve isimler değişiyor sadece, verdikleri his aynı kalıyor.

Okuldan çıktıktan sonra çok sevgili ve biricik balık aklı sayesinde saçımın teline yağmur damlası değmeden diğer işime geldim. Burada da durum aynı. Bugün eğitim vermek için değil, öğrencilerle tanışmak için arzı endam etmiştim ve bu bana sınıfı gözlemleme fırsatı sundu ve sonuçtan iyice emin oldum.

Biri yetişkin diğeri genç yetişkin iki ayrı gruba tamamen farklı iki konuda ders veriyor olmanın tek ortak noktası bu sanırım. En önemli farkı ise, birinde siyahlı grili çizgili çoraplar ve rahat babetler giyiyor olmam diğerinde ise gri ince çoraplarım ve topuklu babetlerimle salınmam. Moda acayip bir şey mirim. Çok acayip bir şey.

Comments (0)