Kitaplar hayatımda çok önemli bir yere sahipler, dolayısıyla kütüphaneler benim kişisel mabetlerim. Geçtiğimiz hafta çarşamba günü, uzun bir aradan sonra okulun kütüphanesinde zaman geçirme şansım oldu. Bir arada duran binlerce kitabın kokusu, onlara dokunma ve kapaklarını açık koklama, sayfalarını sevme özgürlüğü başımı döndürdü. Saatlerce rafların arasında vakit geçirip sonunda biri Japon tarihi, biri otobiyografik hafıza, biri de zihin felsefesi üzerine üç kitap alıp, kalbimi arkada bırakarak kütüphaneden ayrıldım. Şu anda hala kitap rafları arasındaki karanlık koridorlarda dolaşmanın bünyemde yarattığı tatlı hazzı duyabiliyorum.

Haz, kitap, kütüphane deyince aklıma geçen seneki Boston-Northampton seyahatimde gezdiğim ve aklıma kazınan muhteşem kitapçılar geldi. Her biri nevi şahsına münhasır ve karakterli bu kitapçılar Amerika gezimin en önemli duraklarıydı.


İlk gittiğimiz kitapçı Amherst'ün bir kaç km kuzeyinde yer alan Bookmill idi. 1832'de değirmen olarak yapılan ve 1987'de kitapçıya dönüştürülen mekan gerçekten görülmemiş bir atmosfere ve leziz ikinci el kitaplara sahip. Orada geçirdiğim saatlerden bana tatlı hatıralar, ikinci el leziz bir hafıza kitabı ve başlıkta yazan kitapçının sloganını taşıyan bir etiket oldu - ki hala kendisini yapıştırmaya layık bir yer bulamadım.


İkinci gittiğim kitapçı, Northampton'da Bengimin evine çok yakın, ikinci el kitaplar satan Raven'dı. Bizim sahaflara pek benzeyen, Murakami Haruhi kitaplarını alınabilir fiyatlara satan bu kitapçı en çok para döktüğüm yer oldu. Ama üzerinde yukarıdaki desen olan ve içi Murakami kitaplarıyla dolu çantam her tür bedeli ödemeye değerdi.

Son kitapçı ise Harvard Square'in göbeğinde yer alan ve tasarımıyla kendimi Hogwarts'ta zannetmeme neden olan Harvard Book Store oldu. Buradan ne yazık ki hiç alışveriş yapamadım, ama gigapedia'dan yüklemek üzere bir sürü kitap ismi yazdım sevgili emektar defterime. Bir de pek sevgili hocamın söylediğine göre burada dünyalar şahanesi bir chocolate chip cookie satılıyormuş, onu da yiyemedim. Ama olsun, anıları sonsuza kadar benimle.

İşte böyle sayın okur, ben hayatım kütüphanelerde geçsin istiyorum aslında. Evimde elimi attığım her yerden kitaplar fışkırsın, eski kitapların arasında bulduğum gizemli kağıtlar beni inanılmaz maceralara, başka boyutlara götürsün istiyorum. Yanlış meslek mi seçtim acaba, kütüphanecilik mi okumalıydım yoksa?

Comments (2)

On 24 Ekim 2010 23:56 , nedenmeli dedi ki...

Bu blogu okumak beni hayata bağlamaya başladı. İçinde kaybolunacak dünyaları göstererek benim için kitapların en mühim işlevini görmekte ve benim en sevdiğim kitap olmaktasın.

 
On 25 Ekim 2010 00:04 , rot dedi ki...

Hayatımda bana söylenen en güzel şeylerden biri bu, çok teşekkür ederim. Buraya yazmak beni de hayata bağlıyor :)