William Sheakspeare demiş ki, bir baba oğluna bir şey verdiğinde ikisi de güler; bir oğul babasına bir şey verdiğinde ise ikisi de ağlar.

Bu sözler kızlar, anneler ve bu dörtlünün farklı kombinasyonları için de geçerli elbette. Ağlama durumunun ise boyutu var bence. Bu göz yaşlarının mutluluk gözyaşları olup olmadığını ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin doğası belirliyor bence.

Yukarıdaki cümlenin sonunda "bence" yazınca aklıma bundan nereden baksanız 20 yıl kadar önce -içinde bu kadar uzun yıl farkı olan cümleler kurduğum her sefer ne kadar büyüdüğüme şaşıyorum- kuzenim bana bir erken ergenin bakış açısıyla yaşadığı ülkedeki düşünce ve ifade özgürlüğünün boyutlarını anlatmıştı. "Bir öğretmene siz salaksınız diyemezsin. O zaman hakaret olur. Ama aynı öğretmene bence siz salaksınız diyebilirsin. Çünkü o zaman sadece düşündüğün bir şeyi ifade ediyor olursun.". O zaman ne demek istediğini tam olarak anlayamamıştım -onun da anladığından çok emin değilim- şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: "Ne farkı var ki, iki durumda da öğretmene salak demiş oluyorsun, ve başın belaya giriyor." Bana ikinci koşulda kesinlikle ceza almayacağını anlatmaya çalışmıştı. Bense "İyi de, öğretmen senin onun salak olduğunu düşündüğünü bilirse sana kötü davranır zaten, bu ceza olur" deyip durdum. Dikkatinizi çekerim o dönemde "hoca takması" kavramından haberdar değildim, hem sınıf birincisi klasik 5. sınıf öğrencisi olarak, hem de yaş itibariyle sanırım.

Sanırım bir iki saniye ayırıp öğretmenlere salak deme hakkı nedeniyle büyük bir sevinç duyup bunu hayata geçirmek için sabırsızlanan kuzenimle, bu fikir yüzünden dehşete kapılan benim eğitim hayatlarımızın hangi yönlerde seyrettiğini düşünürseniz, cevabı hata payı olmadan bulursunuz. Evet birimiz çoktan hayata atıldı, diğerimiz ise hala ertesi güne okuması gereken makalelerin iç sıkıntısını yaşıyor.

Comments (0)